Lincoln

ABD İç Savaşı’nın son döneminede  Başkan Lincoln’ün köleliği yasaklayan anayasa değişikliğini Temsilciler Meclisi’nden geçirme sürecine odaklanan “Lincoln”, tarihle dopdolu bir film. Doris Kearns Goodwin’in 2005 tarihli “Team of Rivals: The Political Genius of Abraham Lincoln” adlı kitabından Tony Kushner tarafından uyarlanan senaryo, (her büyük lider de olduğu gibi)Lincoln’ün özel hayatındaki sıkıntılarını ihmal etmiyor. Lincoln, kendini ülkesine adamış, mutsuz ve erkenden çökmüş bir adam.  Mutsuzluğunun kökeni 12 yaşındayken kaybettiği oğlu Willie’nin acısı, karısı Mary’nin (Sally Field) hiç bitmeyen matemi ya da büyük oğlu Robert’ın (Joseph GordonLevitt) savaşa katılmak isteği değil sadece. Lincoln, bir lider olarak İç Savaş’ın sorumluluğunu da omuzlarında hissediyor. 
DAY-LEWIS HARİKA 551862_10151059809743423_353255485_n
Zaten filmin asıl meselesi, Lincoln’ün İç Savaş’ı sona erdirmek ile anayasa değişikliğini meclisten geçirmek arasında kalması. 1863’te köleleri özgürleştiren bildiriyle hedefine ulaşamayan Lincoln, kesin çözüm için köleliği Anayasa’yla yasaklamak ve sonra barış masasına oturmak istiyor. Ama bu, sadece ince politik hesaplar değil, mevki karşılığı oy satın almaktan tutun gerçekleri meclisten saklamak gibi zorlu manevraları da gerektiriyor. Muhalefetin diktatör suçlamalarına göğüs geren Lincoln, partisi içindeki dengeleri gözetmek için de çaba gösteriyor. Cepheye çektiği bir telgrafı son anda değiştirdiği sahne, yaşadığı iç fırtınaları, çelişkileri çok iyi özetliyor. Lincoln idealleri, politikanın gerçekleri ve savaşın vicdani yükü arasında kalmış bir lider. Spielberg de, birçok sahnede “Lincoln”ü büyük bir yalnızlığın içinde gösteriyor. Lincoln’ü bedeni ve ruhuyla derinden kavrayan Daniel Day-Lewis, sakin tarzıyla bir kez daha harikalar yaratıyor. Öfkeli radikalde Tommy Lee Jones, Mary’de Sally Field ve oy avcısında James Spader’in de çok iyi olduklarını belirtmeye gerek yok. Spielberg, öyküyü beyazperdeye gerçekçi ve karanlık bir üslupla aktarmayı tercih etmiş. Savaşı da yakın planlarda olanca sertliği ve şiddetiyle yansıtıyor. Muharebe meydanlarından uzak olmamıza rağmen “Lincoln”, hüzünlü, kasvetli bir savaş filmi aynı zamanda.

 KADRAJLAR  SÜPER
Destansılıktan ve ucuz klişelerden uzak duran Spielberg, görüntü yönetmeni Janusz Kaminski ile karanlığı filmin renk paletine adeta nakşediyor. Dış mekânlardaki donuk, pastel renkler, iç mekânlarda lambaların soluk sarısına ve bazen de pencerelerden gelen parlak beyazlığa bırakıyor yerini. Spielberg, kahraman liderlerin ölüm döşeğinde ki huzurunu sanki hiç yapılmamışcasına itina ile hazırlamış. Otoritelere göre günümüz gençliğinin görmesi gereken tablovari bir film.

Lincoln sadece cephedeki savaşı değil, Temsilciler Meclisi’ndeki “anayasa değişikliği” savaşını da yönetiyor. Irkçılığa karşı mücadele ederken, yasayı çıkartmak için “ırkçılara” ödün vermekten de geri durmuyor.

Anafikir: Amerikan Film endüstrisi hükümetin sınırsız desteği ile  300 küsür yıllık kısmen kısa ancak dolu ABD  tarihini bir kez daha anlamamıza yarıyacak propaganda niteliğinde bir filme imza atmış.    Vampir avcısının devamı gibide olmuş.

tuaregep tarafından

gerektiği kadar..